Küresel Salgının Sözleşmelere Etkisi

 

KORONAVİRÜS NEDENİYLE ALINAN ÖNLEMLERİN

BORÇLAR HUKUKU SÖZLEŞMELERİNE ETKİSİ

Dünya genelinde büyük etki yaratan, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilen ve bu yazının yazıldığı tarih itibariyle dünya genelinde 1,633,118[1] ve Türkiye genelinde 42.282[2] onaylı vaka sayısına ulaşan korona virüs salgını, ülkemizi de diğer dünya ülkeleri gibi etkisi altına almıştır. Bu kapsamda salgının doğurmuş olduğu ve ileride doğurabileceği ekonomik ve sosyal zararlar göz önüne alınarak hükümet yetkilileri tarafından bazı önlemler alınmıştır. Tedbir olarak İçişleri Bakanlığının 81 ildeki valiliklere gönderdiği genelgeleri ile berber, kuaför, güzellik merkezlerinin faaliyetleri 21.03.2020 tarihi itibariyle geçici süreliğine durdurulmuş, yine tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri 16.03.2020 tarihi itibariyle geçici bir süreliğine durdurulmuştur.

Alınan bu önlemler, salgının borçlar hukuku ilişkilerine nasıl bir etkisinin olacağı sorununu doğurmuştur. Salgının bu anlamda etkileri göz önüne alınarak 25.03.2020 tarihinde 7226 sayılı ‘Torba Kanun’ yürürlüğe girmiştir.

Salgının borçlar hukuku sözleşmelerine etkisini değerlendirmeden önce, hukukumuzdaki borca aykırılık hallerini değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü salgının mücbir sebep ve aşırı ifa güçlüğü teşkil edip etmediği, kusursuz imkansızlığa neden olup olmayacağı her olay bazında ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğinden, salgının mücbir sebep ve aşırı ifa güçlüğü teşkil etmediği olaylarda, borca aykırılık halleri söz konusu olabilir.

  • BORCA AYKIRILIK

Borçlu, borcunu hiç ifa etmemiş olabilir, gereken zamanda ve yerinde ifa etmemiş olabilir veya ifa ettiği halde bu ifa borcun konusunda uygun değildir. İşte borçlunun bu tür davranışları borca aykırılık teşkil eder. Borca aykırılık hallerini şu başlıklar altında inceleyebiliriz:

  1. KUSURLU SONRAKİ İMKANSIZLIK

Borç ilişkisi kurulduktan sonra borçlunun kusuruyla edimin ifasının imkansız hale gelmesini ifade eder. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 112’ye göre; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” Madde metninden de anlaşıldığı üzere kusurlu bir şekilde, borç ilişkisi kurulduktan sonra edimin ifasını imkansız hale getiren borçlu, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.

  1. GEREĞİ GİBİ İFA ETMEME (KÖTÜ İFA)

Edimin borca uygun, tam ve doğru bir şekilde yapılması, ifanın gereği gibi yapıldığı anlamına gelir. Gereği gibi ifa etmeme durumunda borç ifa edilmiştir. Ancak borçlu, borcunu kanuna veya sözleşmeye uygun ifa etmemiştir. İfanın unsurları (taraflar, yer, zaman, ifa konusunun miktarı ve nitelikleri) tam olarak yerine getirilmemiştir. Örneğin edim eksik, kötü veya ayıplı olabilir. Gereği gibi ifa edilmeyen bir edim söz konusu olduğunda alacaklı ifayı kabul etmeyip reddedebilir. Kötü ifanın sonuçları bakımından ise, kanunkoyucu tarafından özel hükümler getirilmiştir. Örneğin, satıcının ayıplı ifadan sorumluluğu (TBK. m. 219) veya satılan malın zaptından doğan sorumluluk (TBK m. 214) gibi özel haller. Dolayısıyla gereği gibi ifa etmeme durumunun sonuçları her özel hal için ayrı ayrı değerlendirilecek ve ayrı sonuçlar uygulanacaktır. Ancak özel bir hüküm bulunmadığı hallerde alacaklı zararının tazminini m. 112’deki genel hükme göre talep edebilecektir. Alacaklının ifayı reddetmeyip kabul etmesi halinde zararın tazmini hakkı ortadan kalkmaz.

  1. TEMERRÜT

Temerrüt, alacaklının temerrüdü şeklinde görülebileceği gibi borçlunun temerrüdü şeklinde de görülebilir.

  1. Alacaklının Temerrüdü

Borçlu tarafından gereken zamanda, gereken yerde, borcun konusuna uygun olarak ifa edilen edim, alacaklı tarafından haklı bir neden olmaksızın kabul edilmezse, alacaklının temerrüdü ortaya çıkar. TBK m. 106/1’e göre; “Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.”  Alacaklının temerrüde düşmesi, borçluyu borcundan kurtarmaz. TBK 107 ve 108’inci maddelere göre, alacaklının temerrüde düşmesi halinde, borçlu teslim edeceği şeyi tevdi ederek veya sözleşme konusu tevdi için uygun değilse sattırıp bedelini tevdi ederek borcundan kurtulabilir. (Örneğin kiracı, kira bedelini ödemek istediği halde, kiralayan bunu almaktan kaçınırsa, banka hesabı vermezse, borçlu mahkeme tarafından belirlenen hesap numarasına bedeli tevdi edebilir. Bu sayede borcundan kurtulur.)

Alacaklının temerrüdü halinde borçlunun sahip olduğu haklar şunlardır;

  • Borç konusunun veya satış bedelinin tevdi edilmesi yoluyla borçtan kurtulma
  • Sözleşmeden dönme (Yapma borçlarında)

 

  1. Borçlunun Temerrüdü

Muaccel bir borç, borçlu tarafından hiç yerine getirilmemişse, borçlunun temerrüdü ortaya çıkar. Borçlunun temerrüdü, TBK m.117 ve devamında düzenlenmiştir. Borçlunun temerrüdü halinde (koşulları sağlanırsa), alacaklı, borçludan aynen ifa ve gecikme tazminatı isteminde bulunabilir. Madde 117’ye göre; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyi niyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.”

Borçlunun temerrüdü halinde alacaklının hakları şunlardır;

  • Aynen ifa ve gecikme tazminatı,
  • Beklenmedik halden sorumluluğun borçluya geçmesi,
  • Para borçlarında temerrüt faizi ve aşkın zarar,
  • Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde; aynen ifa ve gecikme tazminatına ek olarak seçim hakkı ve aynen ifayı ret ile müspet zararın tazmini, sürekli edimli sözleşmelerde sözleşmenin feshi, sözleşmeden dönme ve menfi zararın tazmini.

 

  • BORCA AYKIRILIĞIN SONUÇLARI

 

  1. AYNEN İFA

Borcun aynen ifasının mümkün olduğu hallerde, alacaklı borçludan borcun aynen ifasını talep edebilir. Alacaklının aynen ifa talebinde bulunmasına rağmen borçlu borcunu ödemezse, alacaklı aynen ifa davası açarak borcun ifasını sağlayabilir. Ancak borcun konusunun verme borcu değil de yapma borcu olduğu hallerde, TBK m. 113/1’e göre; “Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir; her türlü giderim isteme hakkı saklıdır.” Madde metninde ‘izin verilmesini isteyebilir’ ifadesiyle kanun koyucu şunu ifade etmektedir; borçlu yapma borcunu yerine getirmez ise, alacaklı mahkemeye başvurarak edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini istemelidir.

HMK’muzda sulh hukuk mahkemelerinin görevleri arasında BK. Md.113’e dayanan iznin verilmesi sayılmadığından, alacaklıya bu izni vermede görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemeleridir.[3]

Yine madde metnindeki ‘masrafı borçluya ait olmak üzere’ ifadesiyle kanun koyucu şunu ifade etmektedir; alacaklının edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına mahkemece izin verilse bile borçlu borcundan kurtulmaz. Edimin masraflarını karşılamak zorundadır.

  1. DOĞAN ZARARIN TAZMİNİ SORUMLULUĞU

TBK m. 112’ye göre; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” Bu madde, sözleşmelerde borca aykırılık sebebiyle doğan zararların giderilmesine yönelik genel bir hükümdür. Örneğin borçlunun temerrüdü borca aykırı bir davranıştır. Ancak bu borca aykırı davranışın özel koşulları ve sonuçları mevcuttur. Bu özel koşulların bulunmadığı hallerde alacaklı borca aykırı davranan borçlu aleyhine, genel sonuçlarla ilgili BK.md.112 hükmünü işletebilir.[4] Temerrüt ve gereği gibi ifa etmeme hallerinde zararın tazmini talep edilebilecektir.

Sorumluluğun Koşulları

TBK m. 114’e göre; “Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.” Haksız fiil sorumluluğunun şartları şunlardır; fiil, hukuka ve ahlaka aykırılık, zarar, illiyet bağı ve kusur (kusursuz sorumluluk halleri hariç). Bu şartları borca aykırılık sebebiyle tazminat sorumluluğuna uyarlamak istersek;

  • Bir fiil söz konusu olmalıdır.
  • Söz konusu fiil borca aykırılık teşkil etmelidir.
  • Borçlunun borca aykırı fiili neticesinde alacaklının zarara uğramış olması gerekir.
  • Alacaklının uğradığını iddia ettiği zarar ile borca aykırı fiil arasında uygun illiyet bağı mevcut olmalıdır.
  • Borçlu, borca aykırılığa kusurlu davranışı ile sebep olmuş olmalıdır.

Haksız fiil sorumluluğundan farklı olarak burada hukuka ve ahlaka aykırılık yerine borca aykırılık unsuru mevcuttur. Aynı zamanda m. 112’deki ‘borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe’ ifadesinden de anlaşıldığı üzere, sözleşmeden doğan borca aykırılık sorumluluğu bir kusurlu sorumluluk halidir.

Yukarıdaki şartlar gerçekleştiği takdirde borçlu, alacaklının uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlü olacaktır.

  1. SÖZLEŞMEDEN DÖNME VEYA SÖZLEŞMENİN FESHİ

Yukarıda incelenmiş olduğu gibi, borçlunun temerrüdü halinde alacaklının sürekli edimli sözleşmelerde fesih hakkı, aşırı ifa güçlüğü hallerinde (şartları sağlanmışsa) borçlunun dönme hakkı, yapma borçlarında alacaklının temerrüdü halinde borçlunun dönme hakkı, borçlunun temerrüdü halinde karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde sözleşmeden dönme hakkı mevcuttur.

  • MÜCBİR SEBEP

Sözleşmeye aykırılık bir mücbir sebepten kaynaklanıyor olabilir. Mücbir sebepler genel mücbir sebepler ve özel mücbir sebepler olarak incelenebilir. Borçlunun şahsına ve işletmesine tamamen yabancı durumda olan, önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan ve karşı konulamayan dış kaynaklı olaylara mücbir sebep adı verilmektedir.[5] Örneğin deprem, sel, yangın, trafik kazası, savaş, çığ düşmesi, yıldırım düşmesi, hastalık gibi haller. Bu haller genel mücbir sebepleridir. Taraflar sözleşmede özel mücbir sebepleri de öngörebilirler. Özel ve genel mücbir sebepler söz konusu olduğunda borcun ifası imkansız hale gelmediği sürece borçlu borcundan kurtulmaz. Ancak gecikmiş ifa sebebiyle de zarardan sorumlu tutulmaz. Mücbir sebepler, borçlunun borca aykırı fiili ile zarar arasındaki illiyet bağını kesen hallerdir.

  • AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ

TBK m.138’e göre; “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”

Anılan madde 138’in gerekçesine göre;

(Tasarının 137. maddesi kanunun yasalaşan metninin 138. maddesine karşılık gelmektedir.)

“MADDE 137 - 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer verilmeyen, "III. Aşırı ifa güçlüğü" kenar başlıklı yeni bir maddedir.

Tasarının tek fıkradan oluşan 137’nci maddesinde, aşırı ifa güçlüğü düzenlenmektedir.

Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2’nci maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, tasarının 137’nci maddesinde belirtilen şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır:

  • Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
  • Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
  • Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
  • Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.”

4-a. Aşırı İfa Güçlüğü Sebebiyle Sözleşmenin Uyarlanması

Sözleşmenin uyarlanması, sonradan ortaya çıkan ve sözleşmenin aynen uygulanmasını fiilen ya da hukuken imkansız hale getiren sebeplerle, sözleşmenin yeni koşullara uygun hale getirilmesini ifade eder.[6] Yukarıda bahsedilen şartlar gerçekleştiği takdirde, sözleşmenin uyarlanması talep edilebilir. Bu durumda hakim, uyarlama şartlarının somut olayda mevcut olup olmadığını değerlendirecektir. Somut olaya göre uyarlama mümkün ise sözleşmedeki edim yükümlülüğünü değiştirebilir veya sözleşmenin süresinde yahut içeriğinde değişiklik yapabilir. Hakim tarafların menfaatlerini gözeterek, dengeyi sağlayacak şekilde sözleşmeyi uyarlar. Uyarlama veya sözleşmeden dönme, borçlunun talebine bağlıdır. Hakim de taleple bağlıdır.

  • KUSURSUZ İMKANSIZLIK

Sonraki imkansızlık, borçlunun kusuru neticesinde ortaya çıkmışsa borca aykırılığın söz konusu olacağı yukarıda anlatılmıştı. İmkansızlık borçlunun kusuruna dayanmıyorsa, kusursuz imkansızlık söz konusu olur. Kusursuz imkansızlık mücbir sebeplerden kaynaklanmış olabilir.

TBK m.136’ya göre;“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.

Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”

Koşulları;

  • Borcun ifası imkansız hale gelmiş olmalıdır.
  • İmkansızlık borç ilişkisi kurulduktan sonra ortaya çıkmış olmalıdır.
  • İmkansızlıkta borçlunun kusurunun bulunmaması gerekmektedir.

Borcun ifasının imkansızlığı sürekli nitelikte olabileceği gibi geçici nitelikte de olabilir. Geçici imkansızlıkta edimin daha sonradan ifa edilebilmesi imkanı vardır.

Yargıtay HGK kararına göre; “Şüphesiz geçici imkânsızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural "ahde vefa=söze sadakat" ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine "akde tahammül süresi" denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir.” [7]

TBK m.136, emredici nitelikte bir hüküm değildir. Borçlar hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi öngörülmüştür. Dolayısıyla taraflar sözleşmelerinde ifanın imkansızlaşması sebebiyle doğan hasarların kime ait olacağını kararlaştırmış olabilirler. Böyle bir durumda sözleşme hükümleri uygulanacaktır. Yani mücbir sebep dolayısıyla doğacak zararın sözleşmeyle alacaklıya yükletildiği hallerde, borçlu, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak edimi geri vermekle yükümlü tutulmayacaktır. Sözleşmede ‘mücbir sebeplerden doğan zararlardan iki taraf da sorumlu tutulmayacaktır’ şeklinde bir ifade mevcutsa sözleşme hükmüne göre hareket edilecek, iki taraf da zarardan sorumlu olmayacaktır. Yine borçlunun sorumlu tutulacağı imkansızlık halleri sözleşmede sayılmış da olabilir. Sözleşmede mücbir sebeplerin tek tek sayıldığı hallerde, salgın hastalık sayılmamışsa, bu durumda salgın hastalık sebebiyle sorumluluk doğmayacaktır.

TBK m.136/3’e göre, borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmek ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almak zorundadır. Aksi halde bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.

  • KORONA VİRÜS BİR MÜCBİR SEBEP VE AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ SEBEBİ OLABİLİR Mİ?

Bulaşıcı hastalık bir mücbir sebep de olabilir, aşırı ifa güçlüğü(yukarıda incelenmiştir)‘ne yol açmış da olabilir. Edimin ifası imkansız hale gelmemişse aşırı ifa güçlüğü doğmuş olabilir. Dolayısıyla bulaşıcı hastalığın etkisi her sözleşme için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Salgın hastalığın mücbir sebep veya aşırı ifa güçlüğü sebebi olup olmayacağı belirlenirken, her sözleşme amacına ve konusuna göre özel olarak değerlendirilmelidir.

Örneğin, yurtdışına seyahatin yasaklanmış olması korona virüs kapsamında alınan önlemlerden bir tanesidir. Bu sebeple havayolları şirketlerinin yolcu taşıma edimlerini ifa etmeleri imkansız hale gelmiştir. Bu durumda bir mücbir sebep söz konusudur. Çünkü faaliyetlerin durdurulduğu süre içerisindeki bir tarihte bilet almış olan yolcular, bu hizmeti alamayacaklardır. Bu durumda yukarıda incelenmiş olan, TBK m.136 hükümleri çerçevesinde; havayolu şirketi örneğinde henüz iki taraf da edimini gerçekleştirmediyse, havayolu şirketinin uçuşu gerçekleştirme borcu, tüketicinin de uçak bileti bedelini ödeme yükümlülüğü sona erecektir. Ancak örneğin bir havayolu şirketinden uçak bileti almış olan A kişisi, yurtdışı seyahatlerinin durdurulması sonucu alamayacağı hizmetin bedelini ödemiş olması sebebiyle, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak bu bedeli geri isteyebilir. Havayolu şirketi, ifa etmediği hizmetin bedelini geri vermekle yükümlüdür. Aynı zamanda ifanın imkansızlaştığını alacaklıya (yani A şahsına) bildirmezse, bundan doğan zararları da gidermekle yükümlü olacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, sözleşmede borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletildiği durumlar saklı tutulmuştur.

Yazının en başında belirtildiği gibi alınan diğer bir tedbir neticesinde konser salonu, tiyatro, sinema, nişan/düğün salonları salgın sebebiyle edimlerini ifa edemeyeceklerdir. Tüketici de satıcı da edimlerini ifa etmedilerse, borç sona erecek, iki taraf da edimlerini ifa etmeyecektir. Salgın, onlar için bir mücbir sebep teşkil edecektir. Ancak tüketici biletinin bedelini ödemişse, aldığı bileti iade edecek, bedelini de sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edebilecektir.   

Edimin ifasının imkansızlaşmadığı ancak aşırı derecede güçleştiği hallerde de aşırı ifa güçlüğü ortaya çıkacaktır. TBK m.138’e göre; “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”

Aşırı ifa güçlüğüne korona virüs salgını kapsamında bir örnek vermek gerekirse, virüs sebebiyle insanlar evde ekmek yapmaya başlamışlar ve bu durum ekmek satıcılarının ekonomik olarak zarar görmesine neden olmuştur. Dolayısıyla ekmek satışlarında azalma olan bir fırın, iş yeri kirasını ödeyemeyecek hale gelmiş olabilir. İşte bu durum aşırı ifa güçlüğüne örnek teşkil eder. Bu durumda iş yeri kira bedelini ödeyemeyecek durumda olan kişi, uyarlama talep edebilecektir. Ancak tekrar belirtmek gerekir ki, uyarlamanın talep edilmesi için yukarıda da belirtildiği gibi borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

  • KİRA SÖZLEŞMELERİ BAKIMINDAN İFA İMKANSIZLIĞI

Yazının başında belirtildiği gibi, İçişleri Bakanlığı’nın 81 il valiliğine gönderdiği genelgeler ile birçok işletmenin faaliyetleri geçici süreliğine durdurulmuştur. Alınan bu önlem kapsamında bu işletmelerin kiralarını ödeyememeleri sorunu doğacağı ortadadır. Öncelikle bu işletmeler ile kiraya verenler arasındaki kira sözleşmesinin içeriği değerlendirilmelidir. Nitekim mücbir sebep dolayısıyla sözleşmenin akıbetinin ne olacağı, sözleşmede hükme bağlanmış olabilir. Böyle bir hüküm mevcut ise bu hükme göre hareket edilmelidir.

Sözleşmede salgın hastalık veya mücbir sebepler söz konusu olduğunda sözleşmenin akıbetinin ne olacağı hususunda bir düzenleme mevcut değil ise öncelikle kira ilişkisinin geçici olması sebebiyle, yukarıda incelenmiş olan Yargıtay HGK., 2010/15-193 E., 235 K., 28.04.2010 T. Kararı doğrultusunda, akde tahammül süresinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmelidir. Geçici imkânsızlığın çok uzaması artık sözleşmenin devamını beklemeyi çekilmez hale getirebilir. Bu arada geçen süre Yargıtay’a göre akde tahammül süresidir. Bu süre gerçekleştiğinde, şartları sağlanırsa m.138’e göre uyarlama isteme veya fesih halleri gündeme gelebilecektir. Nitekim, TBK m.331’e göre; “Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir.”

Belirtmek gerekir ki; 6217 sayılı kanunun geçici ikinci maddesine göre; “Kiracının Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 323, 325, 331, 340, 342, 343, 344, 346 ve 354 üncü maddeleri 1/7/2012 tarihinden itibaren 8 yıl süreyle uygulanmaz. Bu halde, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereği kira sözleşmesi hükümleri tatbik olunur. Kira sözleşmelerinde hüküm olmayan hallerde mülga Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.” Bu halde m. 331, 01/07/2020 tarihine kadar uygulama alanı bulmayacaktır. Bu durumda 818 sayılı mülga BK’nun 264’üncü maddesi ; “Muayyen bir müddetle aktedilen gayrimenkul icarında, mucip akdin icrasını tahammül edilmez bir hale getiren sebepler hudusünde; iki taraftan her biri, diğerine tam bir tazminat vermek ve kanuni mehillere riayet etmek şartiyle ve icar müddetinin hitamından evvel feshi ihbar edebilir” uygulama alanı bulacaktır. Yani iki taraftan her biri, diğerine tazminat ödemek suretiyle fesih yoluna başvurabilecektir.

Korona virüs sebebiyle getirilen bir diğer önlem şudur: 25.03.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7226 sayılı ‘Torba Kanun’un geçici 2’inci maddesine göre; “1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.” Yasanın iş yeri kiraları ile ilgili geçici maddesi, kira ödeme borcunun ortadan kalktığını veya kira borçlularının borçlarından kurtuldukları anlamına gelmemektedir. Madde ile, iş yeri kiralarının ödenememesi sebebiyle kira sözleşmesinin feshedilemeyeceği ve kiracının tahliye edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Geçici madde bakımından her kira sözleşmesi ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Geçici maddeyi esas alarak kiracının borcunu ödememesi borca aykırılık teşkil edecektir.

Stj. Av. Deniz BAHAR

 

[1] https://www.worldometers.info/coronavirus/

[2] https://covid19.saglik.gov.tr/

[3] KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 665.

[4] KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 667.

[5] KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 670.

[6] KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 271.

[7] Yargıtay HGK., 2010/15-193 E., 235 K., 28.04.2010 T.

Test

Form Gönderimi

OK